Paralel Cunta'nın polis ayağına yapılan operasyonda, 115 polis şefi ve memuru hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, ''çok sayıda kişinin (milletvekili, hakim, gazeteci) sahte belgelerle ilgisi olmadıkları yasadışı örgüt üyesi oldukları gerekçeleriyle dinlendikleri ve casusluk yapıldığı iddiaları ile gözaltı ve yakalama kararı verilmişti''.
Şüphelilerin sözde Selam-Tevhid adlı örgüt kurulduğu iddiasıyla delil olmadığı halde bir kurgu oluşturularak yaklaşık 3 yıl süreyle aralarında devletin üst düzey yetkilileri ve MİT Müsteşarı'nın da bulunduğu 251 hedef kişi toplamda 2280 kişinin dinlenmesi suretiyle casusluk suçunu işledikleri savcılık açıklamalarında belirtilmişti.
Geçmişte toplumda kutuplaşma ve kamplaşma yaratmaya yönelik kamu vicdanını yaralayan önemli bazı suikast ve cinayetlerin açık ve belgeli delillere rağmen arka planlarının aydınlatılamaması, yargıda devletin ali menfaatlerinin gözetilerek eksik veya yönlendirilmiş soruşturmalar sonucu verilen mahkumiyet kararlarının, bumerang etkisi yaparak günümüzde demokrasi ve millet iradesini tehdit etmesi bu tür suikast'ların yeniden araştırılarak asıl fail ve azmettiricilerinin yargı önüne çıkarılma zaruretini ortaya koyuyor.
28 Şubat Darbesi'nin flu konjonktürel ortamında daire başkanı olarak göreve başladığım günlerde darbe sürecini önlemeye yönelik faaliyetlerimiz dışında mesai harcadığım en önemli konular arasında Nesim Malki cinayeti ve Uğur Mumcu Suikastı dosyaları olmuştu.
Ocak 2000 yılında İstanbul Beykoz'da yasadışı terör örgütü Hizbullah'a yönelik yapılan operasyonda örgüt lideri lideri Hüseyin Velioğlu ölü, sözde askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ve örgütün ikinci adamı Edip Gümüş sağ olarak ele geçirilmişti. Polisin baskın yaptığı Beykoz'daki villa Hizbullah'ın ana karargahı olarak kullanılıyordu. Örgüt ani bir kararla kısa bir süre önce karargahını, Batman'dan İstanbul Beykoz'da baskın yapılan villaya taşımıştı. Baskında, Hizbullah örgütünün arşivinin büyük bir bölümü tahrip edilmiş bir halde ele geçirilmişti.
Hizbullah terör örgütü strateji ve taktiksel açıdan eylem ve faaliyetlerinde, profesyonellik gizlilik, katı kurallar ve sıkı bir disiplinin öne çıktığı görülüyordu. Kaçırılacak veya infaz edilecek kişilerle ilgili istihbaratı, kaçırma eylemini ve infazı ayrı ayrı ekipler tarafından gerçekleştirilmesine rağmen, örgütün ana karargahını ve arşivini İstanbul'a taşımasından 10 gün sonra 17 Ocak'ta polis baskınına uğraması örgütün üst düzey yöneticilerinin Jitem ve Özel Harp ile irtibatını ortaya koyan bir mizansen olsa gerek.
Örgütsel deyimle Batman'dan İstanbul'a hicret eden örgüt, iki iş adamını kaçırarak fidye istemişti. Kaçırılan iş adamlarının kredi kartlarını kullanmak suretiyle, Beykoz'daki ana karargaha kapı siparişi verilmesi acemiliğin ötesinde derin yapılarla açık bir işbirliğinin kanıtı gibi. İstanbul polisi de kaçırılan iş adamlarının kredi kartlarının izini sürerek kısa sürede villaya operasyon düzenlemişti.
Bu operasyonun bir mizansen olduğuna yönelik olarak yoğun çatışma ortamında yalnızca 'rehber' Hüseyin Velioğlu'nun ölü olarak ele geçmesine rağmen (dışarıda infaz edilip, çatışma alanına getirilme ihtimali yüksek) Edip Gümüş ve Cemal Tutar'da bir çizik bile olmaması polisin villa baskınından kısa bir süre önce iki örgüt militanının dışarıya gönderilmesi operasyondaki tuhaflıklar olarak dikkatli gözlerden kaçmıyordu.
Ismarlama polis baskını sonrasında Hizbullah'ın arşivinde, Uğur Mumcu suikastını aydınlatacak bir mektuba ve İran gizli servisi ile irtibatlı Tevhid'i Selam isimli bir örgüte ulaşılıyordu. Tevhid'i Selam örgütü yöneticilerinden olduğunu iddia eden İğneci kod adlı Yusuf Karakuş Hüseyin Velioğlu'na yazdığı mektupta Tevhid'i Selam grubundan ayrıldığını, Hizbullah'a geçmek istediğini referans olarak da Uğur Mumcu suikastında bulunduğunu ifade ediyordu.
Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığı döneminde başlatılan Umut operasyonları bu mektubun ele geçmesi ile başlatılmış, Uğur Mumcu başta olmak üzere Bahriye Üçok, A.Taner Kışlalı, Muammer Aksoy cinayetlerinin kesin çözüldüğü açıklanmıştı.
Hizbullah, Jitem ilişkisi ve Yeşil'in Özel Harp içinde ''Beyaz Kuvvetler'' mensubu olarak, infaz biçimleri konusunda eğitmenlik yapması, herkesi şaşırtan 'domuz ipi' ile bağlayıp enseye çivili sopa batırma yönteminin, Hizbullah militanlarına, binbaşı Cem Ersever ve Yeşil'in' öğrettiği de kamuoyuna yansımış bilinen sırlar arasında bulunuyor.
Yeşil'in Uğur Mumcu suikastına ilgisi ise çok ilginç. Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'nun kitabı 'İçimden Geçen Zaman'da yer alan anekdot'lar suikasta ışık tutacak nitelikte bilgiler içeriyor. Yeşil, iki küçük çocuğun elini tutarak 1996'nın Kurban Bayramı'nda, Güldal Mumcuyu ziyaret ediyor, üç tane gül alıp, birini Başbakanlığa, birini Çeçenistan'a birini de Uğur Bey'in öldürüldüğü yere koyacağı şeklindeki şifreli ve sembollerle konuşması açık bir tehdit değilse o zaman ne anlama geliyor?
İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar'ın, Güldal Mumcu'ya yaptığı açıklamada. 'Bir tuğla çekilirse duvar tamamen yıkılabilir' sözü, DGM savcısı Ülkü Coşkun'un ise, 'Bu işi devlet yapmıştır, olayı aydınlatmam konusunda yazılı emir verilirse olay çözülür' açıklaması, davaya yeni atanan savcı Kemal Ayhan'ın Güldal Mumcu'ya ''Faillere büyük ölçüde ulaşmaya çalışıyoruz'' açıklaması sonrasında evde ölü bulunması otopsi bile yapılmadan defnedilmesi olayın arkasındaki güce Türk Gladiosu'na işaret ediyor.
Geçmişte Gladio'nun gerçekleştirdiği suikast ve cinayetleri örtme taktiği ile Gladio tarafından naylon örgüt kurma sızma ve yönetme taktik ve stratejisi ile kurulan, sözde Selam-Tevhid isimli örgütün, günümüzde Paralel Yapı tarafından yeniden canlandırılarak, hükümete ve MİT'e karşı uluslararası bir operasyonun parçası olarak, illegal ve hukuk dışı bir çalışma başlatılması, 7 Şubat ve geziden başlayarak ulusal güvenliğimizi de tehdit eden küresel saldırıların devamı niteliğinde görünüyor.