Ses Ver
geriye alıyorum ellerimle işlediğim
günahlarımı
vazgeçtim kör kuyulara taş atmaktan
kirlenmemeli bende aşk
kurumamalı çınarın en narin dalı
boylanmalı çitlere dolanan sarmaşık
halen sunmadın ya
diğer bir yarısını bakışının
çek ellerini o vakit
aşkın ak pak ve berrak kanadından
o ateşi kanat ile yelleyendir
seni sen ile buluşturan
kutsal mabettir
gel de
dipsiz ve kör kuyulara su taşı
üşüyorum
dar geliyor bu kent
bir yıldız düşürmüş gibiyim gecemden
ve ses vermiyorsun
boğacak beni bu çığlık
üşüyorum
düşlerim yoksun maviden
bir serçe balkonuma hayal getirmiş
ve aşk
arka balkonudur hayatın
direncidir ayva ağacının
zarif bir zerdali dalıdır
patlayan nar ağacı çiçeğidir aşk
aşk bahardır
toprağa geçirip tırnağını
ses ver
bilmez misin
şair küsüşü
tanrı lanetinden beter
hırçın kısrak gibi düştüm mimiğimden
tüm deli havaları soluyan ben
üst üste yığıp düşünceyi
altında canhıraş olan ten
kenarına çekilip yaşamın
aciz bir türkü tutturan sen
nerde bakışının diğer bir yarısı
nerde yüreğindeki cenk
gözündeki renk
gözünü gördüm korkunun
zifiri karasında yalnızlığın
el atsam
zaman dökülecek üzerime
el çeksem
boğazıma sarılacak içimdeki ben
en içli türküsüyle
ve kelebek
değende ateşe en narin kanadıyla
bilmedi aşk ateşini
ancak yanıp kavrulanda bulmuştu inancını
ve hep
şiir sonrası mı kırılacaktı kalem
ses ver
yangın gibi düşeceğim avuçlarına
ahın olmayacak
düşeceğim gecenin böğrüne zebani gibi
üşüyecek ellerinde kızıl kıyametten mahşer yeri
kayırma gözlerini
onlar inen vahiy
ilham zembil arar
geçeceğim gözlerinden serenat eşliğinde
zembereğinden asılacak zaman
yeter krater eşiğine gidip gidip döndüğüm
yeter kendimle avaza durduğum
gözlerin dökülen lav mıdır
gözlerin keşfi bela mıdır
sırattan yol mudur gözlerin
dibinde cehennem harlanır
yangın yeri gibiyim alaza durmuş
bir yanım buzul
bir yanım cehennem
tüm hışmıyla aşk taşır oldum
şu çelimsiz bedenimle
ya yan kül ol
ya da tüm nehirleri taşı yüreğime
bu nasıl bir başlangıcın orta yeri ki
yarasız kan gider
kulağı yok mu zamanın ki kulağıma fısıldar
kim tuta bilir nabzını zamanın
kimin gözü donmuştur dört duvar yalnızlıkla
öyle hükümran ki aşk
onun asi yüzüyle dolanırım
aklımı kolluyorum
infilak edecek zihnim biliyorum
ve halen suskunsun
konuş desen unutacağım dilimi
sus deme
kelime morguna döndü dağarcığım
yeter susma yeter
öyle bir masal anlat ki
toparlanıp tek vücut olsun inancım
canımda mayın patlar gibi
kahroluyorum çifte yüzlere
öyle bir sima ile gel ki
yerle bir olsun felsefem
anlıyorum
bir dal daha uzamış budağım
elime verilen çakılar bu yüzden
benle yüzleşiyor ben
ben kalkanlı
öz-ben kamalı bu yüzden
hep süngüsü çekildikten sonra gecenin
yumuldum üzerine kederlerimin
goncaya dokunurcasına dokundum göz yaşlarıma
şahmaran gibi bana aktı suyum
ve halen suskunsun
sür kale’ni şimdi
bu bir santranç oyunu
ve yer
ve gök
ve umman
ve renk
ve ben
bunca savurman neden
sığınma arkasına kalenin
bak bende Alamutvari bir duvar
ben de toy taylara mekan var
hey yar
bak hal lêyl
bak hal lâ
lêyli’de kırk bin hâr
leyli’de hal nâr
tezatta cümbüş var
dalları kırık nehir gibi
yol arıyorum ummana
yarım can ile dolanıyorum bu kenti
avuç avuç ateş taşır oldum yüreğimden dışarı
ve tüm kelimeleri boşa doldurup
aşkın asi beynine sıkmaktan gelirim
hey suskun mabet
ben yüreği kanlı bir caniyim
ses ver
sesler aşkına
dili yok ki hüznün
sana resital çeksin
ses ver bilmez misin
şair küsüşü
tanrı lanetinden beter
ve sen
çınarın narin dalı
suyuma su katışındandır
aşk Leyla dolanır
sesime ses verişindendir
sesim şaşkın dolanır
yar ki yar
bende şah mat
konağından mir’in
gözlerine dikilen gözlerim var
şubat-mart 2004 leyla mihrinaz engin
Leyla Engin
Benzer Haberler